Demokrasi İflas Ediyor

Posted: March 22nd, 2020 | Author: | Filed under: Anarşi, Çeviri | Tags: , | Comments Off on Demokrasi İflas Ediyor

Geçen seçim sezonunun tüm iyimserliğine ne oldu, umut ve değişim ile ilgili tüm bu işlere? Yıllardır, umutlarımızı bir adaydan diğerine yükledik, ama şimdi insanlar nihayet tüm bu saçmalıklardan vazgeçiyor gibi görünüyor. Bu durumu hala ciddiye alanlar ise yalnızca sokaklarda demokrasicilik oynayan protestocular.

Demokrasi neden başarısız oldu? Seçmenler Kurulu, oylama makineleri, stratejik taksimatlar; bunlar seçim reformu ile çözülebilecek şeyler mi? Bu, favori adayımız seçime girdiğinde bile neden sonuçların bizi hayal kırıklığına uğrattığını açıklamaz.

Politikacıların gündemlerini saptıran ve medyayı kontrol eden kurumsal etki midir? Tabii ki- ama güç dağılımı en çok kar eden kişilere göre iken bunun bize yardımı olmaz ancak bu politikayı etkiler. Özel mülkiyet var olduğu sürece, zenginler, her zaman toplum üzerinde daha büyük bir baskı unsurudur ve isterlerse kelimenin tam anlamıyla oy satın alabilirler.

Bu sadece bir ölçek meselesi mi? Sadece Belediye toplantılarında ve genel kurullarda uygularsak aynı prosedürler işe yarar mı? Küçük bir kasabada yaşayan herkes, küçük ölçekli siyasetin daha kişisel olabileceğini bilir, bu da onları yabancılaşmaktan alıkoyamaz. Aynı şekilde, keyfi olarak oluşturulmuş bir genel kurulun ne yapabileceğinizi ve yapamayacağınızı belirlemesine izin vermek, polisler ve vergi toplayıcıları tarafından zorbalığa uğramaktan daha saçma geliyor.

Belki de sorun demokrasinin kendisi ile ilgilidir. Açıkçası demokrasi sözlerini ne zaman tam olarak yerine getirdi? Antik Atina’da, kadınların ve kölelerin oylamalara katılmaları ne zaman yasaklandı? (ABD’nin bağımsızlık bildirgesini hazırlayan ve imzalayan ) Kurucu babalar’ın günlerinde, bu kurucu babalardan bazıları da köle sahibi miydi? Bugün, herkesin sözüm ona bir sözü var ama kendi kaderimizi tayin etmenin elimizde olması fikrinin, neden her zamankinden uzak olduğunu hissediyoruz?
Belirli politikacıları ve siyasi partileri suçlamaya devam ediyoruz, sanki kişisel başarısızlıklar meselesi gibi. Kullanan insanlar mükemmel olmadıkça işe yaramayan her sistem, kötü bir sistemdir. Ya bazı politikacılar gerçekten iyi olmak istese de yapabilecekleri bir şey yoksa? Yapı bozuk ise dünyadaki hiçbir iyi niyet, sürece yardımcı olamaz.

Öyleyse başka bir soru deneyelim:

Neden hayatımızı değiştirmek istediğimizde yöneticilerimizi değiştirmekten bahsediyoruz?

Cevap açık: Çünkü yöneticilerimizin hayatlarımız üzerinde bizden daha fazla kontrolü var. Elbette, yöneticiyi değiştirmek bunu düzeltmeyecek. İki kötülükten daha az kötü olanı seçmek gerçekten mümkün olan tüm dünyalar için en iyisi midir?

Kendi hayatlarımız üzerinde tamamen kontrol sahibi olabileceğimizi düşünün. Bu asla oy pusulasında olacak bir şey değil.

Oylama ile ne tür kararlar verilebilir – ve bunları uygulamak için ne tür yapılar gerekir?

Pentagon ve Kremlin’de ve diğer tüm belediye ofislerinde neler olup bittiğini düşünün. Tüm bu günlük aktiviteler, Demokrat da olsa Cumhuriyetçi de olsa aynıydı; yüz yıl önce olduklarından çokta farklı bir halde değiller. Onu işleten her kim olursa olsun, devletin makinesi ona kendi mantığını empoze ediyor: yönetim, zorlama, kontrol. Politikacılar bize dünyayı vaat ediyor, ama onların işi, yönetmek için, dünyayı elimizden uzak tutmaktır.

Atalarımız onları yöneten kralları devirmek için çok savaştı. Sonunda başarılı olduklarında, kralların kurduğu yapıları korudular — bakanlıklar, mahkemeler ve ordular gibi—bunların ortak iyilik için çalıştırılabileceğini hayal ettiler. Ancak bu aparatın diğer tarafında kim olursa olsun -bir kral, bir başkan veya bir seçmen -yönetimin sonunda aynı şeyi yaşarlar. Bir demokrasinin yasaları, yöneticileri ve polisi, bir diktatörlüğün yasaları, yöneticileri ve polisi kadar kişiliksiz ve zorlayıcıdır. Sorun, yönetilenleri kendi gücünden uzak tutan hükümet kurumudur.

Oscar Wilde’ın dediği gibi, “demokrasi halkın, halk tarafından halk için sopalanmasıdır.” Demokrasinin özü sadece karar vermede kolektif katılım değildir, aynı zamanda oy versin ya da vermesin herkese bu kararların dayatılmasını sağlayan bir aparat oluşudur. İdealimiz doğrudan demokrasiyi bunun minyatür bir versiyonu yaparsa , bu arzu ettiğimiz özgürlüğü bize asla vermeyecektir. Atalarımızın krallar tarafından yönetilmeden önce bir şeyleri nasıl yaptıklarına ve yukarıdan aşağıya dayatılmış siyasi kontrolden muaf olan hayatımızın tüm kısımlarına bakarak daha büyük hayaller kurmalıyız.

Temsiliyeti ortadan kaldıralım; her zaman, kendimizin ne yapacağı ile bizim adımızda yapılan şeyler arasında geniş bir uçurum var. Sadece bir meşru karar verme organı, tüm kararların geçmesi gereken tek bir darboğaz olabileceği fikrinden uzaklaşalım. Otonomiyi ve özgür müştereklikleri teşvik eden, bir araya gelmeyi seçtiğimiz yerde uzlaşmayla (konsensüs) kararlar veren ve bağımsızlığımızı başka türlü koruyacak yeni yapılar inşa edelim. Özgürlük, bundan daha az bir şey ifade etmiyor.

Gücün merkezsizleştirilmesi, hepimizin hayatlarımızı kendi ellerimize alabileceği ve potansiyelimizi uygun gördüğümüz şekilde gerçekleştirebileceğimiz anlamına gelir. Sosyal yapılarımız gönüllü olduğunda, herkes sadece en iyi yaptığı ve ilgilendiği şeye devam edecektir. Bu ilk başta kolay olmayabilir, fakat korku ve hiyerarşiden beslenerek pezevenklik edenler yenilecektir.

Bekle, biraz pragmatik olalım!

Bütün bunlar teoride harika geliyor, ama bizi kenarda bırakmıyor mu? Belki demokrasi çekirdeğine dek çürük, ama şehirdeki tek oyun. Katılmayı reddedersek toplumumuzda etkiye nasıl sahip olabiliriz?

Tekrardan, aynı soruyu başka bir şekilde soralım. Yalnızca kibarca sormak, politikacıları isteklerimizi yerine getirmeleri için ne kadar teşvik eder? Her zaman, şirketlerin onları satın almak için daha fazla parası olacak; böylece kulislerdeki rüşvetler her zaman daha çekici olacaktır. İktidarı elinde tutanlara tesir etmenin tek yolu, bu gücü onlardan uzak tutmakla tehdit etmektir.
Bu, farklı partiler arasında gidip gelmekten daha fazlası anlamına gelmek zorunda. Kendi taban hareketimizi kurduğumuzda, doğrudan ihtiyacımız olan değişiklikleri yapma kabiliyeti geliştirirken, politikacılar; meşruiyeti tamamen kaybetmeden önce taleplerimizi yerine getirmeye çabalayarak, bize ayak uydurmak için acele etmek zorunda kalacaklar. Hükümet üzerinde tesir kazanmak istiyorsak, milyoner ya da parti bürokratları olmayan bizler için en etkili yol, kurulan kanalları atlamak ve otoritelerine itiraz etmektir. Dolayısıyla bizi demokrasinin ötesine taşıyabilecek ilkeler—doğrudan eylem, karşılıklı yardımlaşma, özgürlük ve otonomi—aynı zamanda herhangi bir gerçek güce sahip olmamıza yardımcı olabilecek yegane ilkelerdir.

Dilencinin seçme hakkı yoktur. Sadece talep ettiğimizde, daha en baştan seçimlerimize dair karar verme gücümüzden vazgeçmiş oluruz. Yöneticilerimize tepki göstermeyi bırakıp kendi gündemimizi oluşturalım.

[Crimethink Kolektifi // 2017 // çeviri: Kali & Reşo // Freezone’s & Mulungu Kitap Kolektifi]